9 Nisan 2014 Çarşamba

The Boogeyman (1980)



The Boogeyman 1980 yapımı doğa üstü olayların yer aldığı bir slasher filmi.Aslına bakılırsa film hakkında edine bileceğiniz bir çok yazıda yerden yere vurulmuş.Filmin yönetmeni en kötü yönetmen ödülü almış.Ortalamanın biraz altında bir film.Dışarıdan bakıldığından tüm görünen bu ancak filmin içi gerçek bir hazine.


Öyle bir yapım ki içinde ortalığı ayağa kaldırmış 3 yapımın izlerini taşınıyor. John Carpenter Halloween filmiyle farklı bir yaklaşım getirdiği slasher tarzının ilk yansımaları The Boogeyman'de gözükmekte.Yönetmen Ulli Lommel Bununla da yetinmeyip The Amityville Horror (1979) ve  The Exorcist (1973) filmlerinin  doğa üstü temalarından esinlenerek  gerçekten sıra dışı bir film ortaya çıkmış. Friday The 13th ile aynı tarihte sinemalarda yayınlanan bu yapım onun kadar ses getirmese de , düşük bütçesiyle kazandığı hasılat açısından ele alındığında  başarılı bir yapım.


                                       (Afiş tasarımı Silver Ferox grafik ve tasarıma aittir.)

Yönetmen Ulli Lommel Yönetmenlik öncesi oyunculuk kariyeriyle dikkat çeken bir isim.1968-1977 yılları arasında Rainer Werner Fassbinder  ve  1978-1984 yıllarında ise  Andy Warhol ile çalışmış. Özellikle Fassbinder'le olan filmleriyle başarı yakalamış.Eleştirmenler Ulli Lommel'in sinemayla olan ilişkisini ele alarak The Boogeyman'nin zayıf kalan konularını yerden yere vurmakta sonuna kadar haklı olabilirler. The Boogeyman'nin eksik kalan noktaları ve neden görsel anlatım açısından doldurulmadığı başka bir soru.Ancak metin olarak ele aldığımızda ,birbirlerinden farklı üç filim iyi birleştirilmiş olduğunu görüyoruz.Bunun dışında bu birleşime farklı bir bakış açısı getirilmiş.

Filmde yer alan dikkat çekici isimler ise John Carradine ve Suzanna Love .Geriye kalan oyuncuları çoğu sadece bu yapımda yer almış.Filim en etkileyici olayı ise  skor müziği.Tim Krog hazırlamış olan skorlar, Synthesizer kullanarak yaptığı besteyle filme inanılmaz bir atmosfer katmış.Müzikle insanı filmin başından sonuna kadar beklenti içinde tutuyor.



Filmin başlangıç ve son bağlantısı aslında çok başarılı.Tüm mevzu eski bir batıl inanca dayanıyor.Kökenleri en uzak akrabalarımıza dayanan bu inançlar kültürden kültüre farklılık göstererek günümüzde dahi süre gelmektedir.Filmdeki konuyu yürüten obje ise Yatak odasında yer alan aynadır. Taoizim felsefesine göre : '' Aynalar diğer boyutlara açılan bir kapıdır.Eğer yatak odasında ayna varsa uykuda olan kişiler ruhlar tarafından  ziyarete edilebilir.Bu ruh negatif ya da pozitif enerjiye sahip olabileceğinden dolayı neyle karşılaşılacağı meçhuldür.Kişilerin gördüğü rüyalardan bunun cevabı bulunabilir.'' . Bu düşüncenin devamı ise şöyledir : ''Yatak odalarındaki aynaların üzerileri kullanılmadığı zamanlarda örtülmelidir ki ruh içinde kalmasın. Eğer bir aynaya kötü bir ruhun yerleştiği fark edilirse ayna toprağa gömülmeli ya da güneye doğru akan bir nehirde yıkanmalıdır.'' . Tüm film bu mevzu üzerinden ilerler.




 Modern toplumda yozlaşmış anne figürü filmin başındaki dikkat çekici unsurdur. Filmin kahramanları olan iki kardeş, Willy ve Lacey 'nin annelerinin sevgilisiyle olan ilişkisinin çocuklar üzerindeki etkisini izleriz.Tabi ki baba ortada yoktur.Çünkü modern zamanımız da babaya yer yoktur.Kadın özgürdür ve bu özgürlüğüyle etrafındaki her şeyi istediği gibi istismar edebilir.Burada çizilen tablo aslına bakılırsa erkekleşen bir kadın tablosudur.

İlerleyen sekansta çocuklar ortaya çıkar meraklı gözlerle sevgilisini ve annesini dikizleyen kardeşler bu yaptıklarının cezasını çekerler. Willy yabancı adam tarafından yatağa bağlanır.Bu sahne seyircide endişe ve gerginliğe neden olur çünkü sahne devamında çocuklar üzerinde cinsel bir istismar olasılığı zihinde canlanır.Ancak böyle bir olay gerçekleşmeyecektir.Aksine çocuklar yabancıdan intikam alırlar. Willy'nin işlediği cinayeti izleyici aynandan seyreder.Gördüğümüz vahşetin yansımadır.Diğer açıdan ise izleyici ayna yoluyla seyrettiği bu görüntülere başka bir boyuttan bakar.



Daha sonrasında günümüze geliriz yani filmin geçtiği tarihe Wiily büyümüştür ancak yaşadığı olayın izlerini taşımaktadır.Konuşamamaktadır. Lacey ise kendini suçlu hissetmektedir. Sosyal ilişkilerinde problem yaşamasa da kendi için ruhsal sıkışmalar yaşamaktadır. Lacey evlenmiş birde çocuk sahibi olmuştur. Teyzesinin çiftlik evinde yaşamlarını sürdürmektedir.Belirli bir süre her şey yolunda gösterilmiştir. Ancak üstüne gidilmeyen hiç bir şey sonuca varamaz.20 yıl sonra anneden bir mektup gelir ve korkular tekrar yaşanmaya başlar. Willy'nin bıçaklara ve aynalara olan takıntısı tekrar vurgulanır. Lacey ise kabuslarında tekrar tekrar o dehşet gecesini yaşar.

Bu yaşananların ardından film şekil değiştirmeye başlar.Gizemli bir hale gelir ve Halloween (1978) etkisinden çıkarak doğa üstü bir hal alır.Olaya dahil olan Dr.Warren Lacey'e psikolojik destekte bulunur.Doktor,Lacey'ı hipnotize ederek bilinç altına iner ve oradaki sakıncalı objeyi bulur.Hipnoz esnasında Lacey belirli bir dakikadan sonra şeytani bir ses tonuyla konuşmaya başlar. Dr.Warren tüm bunların nedeni olarak o talihsiz olayların yaşandığı evle yüzleşmesi gerektiğini vurgulayarak,bu konu üzerinde yoğunlaşmalarını ister. Lacey, eşinin baskısıyla bunu kabul eder. Ve bu andan itibaren film The Exorcist (1973) ve The Amityville Horror (1979) arasında gidip gelmeye başlar.



Sonuç olarak The Boogeyman (1980) 1980'ler de altın çağını yaşayan Slasher furyasının saklı kalmış yapımlarından biridir.Ne kadar kötü olarak arz edilse de korku sineması takipçilerinin mutlaka izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir yapım. TAVSİYE EDİLİR !!! .

Konuyla alakalı üst okuma için Bakınız :Tan Tolga Demirci,Korku sinemasının Psikanlizi, ES Yayınları,2006

Lord magius/Haribo extreme culture aittir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails